30 EKİM 2010
Bilirsin, biri dünyanın bir sahne olduğunu söylemiş..Herkesin bir
bölüm oynamak zorunda olduğu.Kader sana sevgilimi, bana da aşığı
oynatmayı seçmiş.Birinci perde karşılaştığımız andı, ilk görüşte sana
aşık oldum.Sen dizelerini zekice okudun, hiçbir ipucunu atlamadan.Sonra
ikinci perde geldi, değiştin ve farklı davrandın sen. Asla
bilemeyeceğim, neden?Tatlım, beni sevdiğini söylediğinde yalan
söyledin.Ve hiçbir sebep yoktu senden şüphelenmem için. Fakat zaten
yalanlarını dinlemeyi tercih ederdim......Sensiz yaşamaktansa...Şimdi
sahnede kimse yok ve öyle duruyorum orada
Etrafım bomboş.Ve eğer dönmeyeceksen bana Perdeyi indirebilirler aşağıya.....
miércoles, 1 de febrero de 2012
31 ARALIK 2010
ömrümce hep adım adım
heryerde seni aradım...
diye başladı söylemeye elinde eski zaman mikrafonlarından... saçları önüne düşmüş bir dertli pavyon şarkıcısı... gözlerindeki fer bulunamamış çok uzun zamandır. simsiyah boyanmış gözlerinin altındaki yeşili secemeyecek kadar kısık gözlerle yerlerde dolaşır bakışları... ve kimbilir neler arar, neler gecer o sarhoş gözlerinin önünden... ne aşk yaşamış ki böyesine vurmuş kendini bu iç acıtan sözlere...
"kenarlarda köşelerde
kadehlerde şişelerde!"
bulamamış... bulunamamış.. kaybolmuş bir aşk hikayesinin artık yaş kalmamış, pırıltısını diğer eksilen gözlerde bırakmış bir yürek... söyledikçe yükseliyor sesi, yankılanıyor karanlık masalardaki kulaklarda... masalardakiler kadeh tokuşturuyor, alt dudaklarını düşürüp hafif bir baş sallamasıyla. kim bilir belki zamanında onların yaşamışlığı vardı böyle bir aşkı..
ve şimdi onlar da bu efkarı alıp takmışlardı gözlerine. kimileri gözlerindeki damlaları gizlemeye çalışır, kimi efkarla vurur rakı kadehini masaya, kimi de susar sadece, sadece bakar kadına... düşünür.. kim bilir ne kadar güzeldi gencliğinde. ve kimbilir ne kadar büyük bir aşk yaşamıştı ki bir türlü toparlayamamıştı kendini.. elindeki içki kadehi ise en büyük habercisiydi, kadehlerde bulunamayan büyük aşkının...
mekanın karanlığı çökerken tüm çehrelere, arada yansıyan, sahnenin renkli spotu dolaşır ertafta.. bir mor, bir kırmızı olur çehreler bazen... ama yürek aynıdır, ateş düşmüştür bir kere içe, ışık versen olmaz...
ömrümce hep adım adım
heryerde seni aradım...
diye başladı söylemeye elinde eski zaman mikrafonlarından... saçları önüne düşmüş bir dertli pavyon şarkıcısı... gözlerindeki fer bulunamamış çok uzun zamandır. simsiyah boyanmış gözlerinin altındaki yeşili secemeyecek kadar kısık gözlerle yerlerde dolaşır bakışları... ve kimbilir neler arar, neler gecer o sarhoş gözlerinin önünden... ne aşk yaşamış ki böyesine vurmuş kendini bu iç acıtan sözlere...
"kenarlarda köşelerde
kadehlerde şişelerde!"
bulamamış... bulunamamış.. kaybolmuş bir aşk hikayesinin artık yaş kalmamış, pırıltısını diğer eksilen gözlerde bırakmış bir yürek... söyledikçe yükseliyor sesi, yankılanıyor karanlık masalardaki kulaklarda... masalardakiler kadeh tokuşturuyor, alt dudaklarını düşürüp hafif bir baş sallamasıyla. kim bilir belki zamanında onların yaşamışlığı vardı böyle bir aşkı..
ve şimdi onlar da bu efkarı alıp takmışlardı gözlerine. kimileri gözlerindeki damlaları gizlemeye çalışır, kimi efkarla vurur rakı kadehini masaya, kimi de susar sadece, sadece bakar kadına... düşünür.. kim bilir ne kadar güzeldi gencliğinde. ve kimbilir ne kadar büyük bir aşk yaşamıştı ki bir türlü toparlayamamıştı kendini.. elindeki içki kadehi ise en büyük habercisiydi, kadehlerde bulunamayan büyük aşkının...
mekanın karanlığı çökerken tüm çehrelere, arada yansıyan, sahnenin renkli spotu dolaşır ertafta.. bir mor, bir kırmızı olur çehreler bazen... ama yürek aynıdır, ateş düşmüştür bir kere içe, ışık versen olmaz...
Suscribirse a:
Entradas (Atom)